Çapulcular, yeşiller, feministler, entelektüeller, hayvan
severler, doğa severler, çevreciler, kadın hakları savunucuları, aktivistler,
özgürlük savunucuları, forumcular, mahalleliler..
Kendi kendine örgütlenmiş, emir-komuta ile hareket
etmeyen, çok kesimli, çok fikirli, çok renkli...
İstedikleri şey hayat tarzlarının, özgürlüklerinin, yaşam
alanlarının, doğal hayatın korunması…
Farklılıklara saygı duyuyorlar, ilgilendikleri sorunu veya uğraş
alanını topluma anlatmaya çalışıyorlar…
Taleplerini dile getirirken toplumun önemli bir kesiminin de
özlemlerine tercüman oluyorlar…
Ne yazık ki bu topluluklar; sorunlarını etkili bir şekilde siyaset
zeminine taşıyamıyor, mahalleliyi sokağa çıkarmaya ikna edemiyor, birlik içinde
hareket edemiyor, finansal ve örgütsel sorunlarının yanı sıra vizyonlarını da
tam olarak belirleyemiyor.
Siyasete egemen olanlar bildiklerini okurken, cumhuriyetin geçmiş
birikim ve kazanımları kaybedilirken; doğa kirletilmeye, ormanlar talan
edilmeye, hayvanlara zulüm yapılmaya, insan hakları çiğnenmeye, demokratik
haklar baskı altına alınmaya, özgürlükler kısıtlanmaya, sanat ayaklar altına
alınmaya, kadınlar ezilmeye devam ediyor.
İktidar sahipleri bize “dört yıl için vekilini seç, sonra da
hiçbir şeye karışma, biz senin için neyin doğru olduğunu biliyoruz” diyor. Ama
biz artık; temsili demokrasi değil katılımcı demokrasi istiyoruz, ilgi
alanımıza giren konulardaki siyasi karar alma süreçlerine katılmak istiyoruz,
TBMM komisyonlarına ve belediye meclislerine aktif olarak katılıp görüşlerimizi
ifade etmek istiyoruz.
Ancak özlemlerimizi; siyasetçilerle temas kurmadan, onları ikna
etmeden, hatta onlara baskı yapmadan hayata geçirmemiz mümkün gözükmüyor.
Tek yol sivil toplum kuruluşu olarak örgütlenmek... Sadece
STK'lar; devletle olan ilişkilerimizin demokratik bir şekilde
düzenlenmesine, kaderlerimizi belirleyen kararlarda söz sahibi olmamıza,
yerel sorunlarımızın çözümüne katkı sağlayabilir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder